26 Ocak 2012 Perşembe

Yeni yılda yeni çalışma yasaları


Çalışma yaşamında 2012 yılı, getireceği yeniliklerle önemli bir yıl olacak. Çalışma Bakanlığı bu yasama döneminde Meclis’e önemli yasa tasarılarını sırayla yollamaya hazırlanıyor.
İlk olarak bu ay yasalaşması beklenen Toplu İş İlişkileri Kanunu, hem işçi sendikaları hem de işverenler açısından hayati önem taşıyor.

Yeni yasa tasarısında yer alan işkolu barajı ile ilgili düzenleme taraflar arasında yaşanan anlaşmazlığın en önemli sebebi. Yasa tasarısında, sendikaların yetki alabilmeleri için gerekli olan yüzde 10′luk işkolu barajı binde 5′e düşürülüyor.
Yeni dönemde yetki için SGK istatistikleri esas alınacak.
Bir başka gelişme de, 2009 yılında çıkarılan ancak sürekli ertelenen “yetki tespiti” ile ilgili yasa değişikliğinin bu defa uygulamaya konulacak olması.
Bugüne kadar toplam işçi sayısını 5 milyon 200 bin, sendikalı işçi sayısını 3 milyon 200 bin ve sendikalaşma oranını %60 düzeyinde gösteren Çalışma Bakanlığı istatistikleri, yetki tespitinde esas alınmayacak. Gerçeklerle hiç alakası olmayan bu rakamlarla, sendikaların büyük bir bölümü %10 barajını aşmış ve yetkiyi almış görünüyordu.
Sendikaların işkolunda %10 barajı, yani yetki almalarına imkân veren istatistikler için bundan sonra SGK kayıtları ve rakamları kullanılacak. Ocak ayı içerisinde bu istatistiklerin kullanılması konusunda Çalışma Bakanlığı oldukça ısrarlı, geri adım atmayacaklarının sinyalini veriyor.
Bu istatistiklere göre, Türkiye’de 11 milyon 600 bin işçi var ve bunların yalnızca 800 bin küsuru sendikalı. Bu da demek oluyor ki, sendikalaşma oranı %60 değil, sadece % 7 – 8.5 aralığında. Çalışma Bakanlığı istatistiklerinin aksine bu oran hem çok gerçekçi hem de çok düşük.
Sendikalar yetkiyi kaybetme riskiyle karşı karşıya
Eğer bu ay yetki tespiti için SGK istatistikleri açıklanırsa, halen yetki almış durumda olan 51 sendikanın yaklaşık 40 kadarı işverenle toplu sözleşme yapma yetkisini yitirecek. Böyle bir sonuç neresinden bakılırsa bakılsın Türk Endüstri İlişkileri Sistemi’nde gelecekte onarılamayacak yaralar açar.
Ancak Çalışma Bakanı, yasanın bu ay Meclisten geçeceği konusunda oldukça iyimser. Yasa bu ay çıkarsa, SGK rakamları açıklansa bile yasada sendikal baraj binde 5′e çekileceği için sendikalar için yetki kaybı söz konusu olmaz. Ne var ki, yine de binde 5′lik baraj sisteminde 5 ya da 6 sendikanın yetkiyi kaybetmesi söz konusu olabilir.
Ancak, Ocak ayının sonuna daha dört gün var. Umarız bu sürede yasa, tarafların kabulüyle çıkarılır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı, memurlar dâhil tüm çalışanları kapsama alıyor
Bir diğer yasa tasarısı da İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı. Bu tasarınında önemi oldukça büyük. İş sağlığı ve güvenliği konusu bugüne kadar hep yönetmelikle götürüldü. Ancak AB müzakere sürecinde karşı tarafın olmazsa olmaz diyebileceği başlıklardan birisiydi. Bu nedenle AB direktifleri de dikkate alınarak, yasa hazırlandı.
Detaylarına girmemekle beraber, bu yasanın öneminin sadece işçileri değil, memurlar da dâhil olmak üzere, tüm çalışanları kapsayacak olmasında yattığını söyleyebiliriz. Bu yönüyle çalışma yaşamına önemli bir yenilik getiriyor.
İşveren tarafı yasanın herkesi kapsayacak olmasının mümkün olmadığını, kurumsal kapasitenin, özellikle Çalışma Bakanlığı’nın teşkilat yapısının yetersiz kalacağını savunuyor. Ayrıca, kamu görevlilerinin tabi olduğu hükümlerle işçilerin tabi olduğu hükümlerin farklı olduğunu, dolayısıyla kanunun karmaşaya neden olacağı da işverenlerin argümanları arasında.
Diğer yandan, işverenlerin kanun tasarısına bir başka itirazları da mali yükümlülüklerinin artacak olması yönünde. Ancak, bizzat Çalışma Bakanı’nın ifadesine göre, yasa işyerlerine önemli bir yük getirmeyecek. Yine Bakan’a göre, özellikle 1- 9 arası işçi çalıştıran işyerlerinde ortaya çıkacak mali yükümlülükler, İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Sigortası’ndan sağlanacak yaklaşık 200 milyon TL’lik kaynaktan karşılanacak. Tabi ki bu konudaki gelişmeleri gelecek günlerde göreceğiz.
Esnek Çalışma Modelleri Yasa Tasarısı da yine önümüzdeki aylarda Meclis’te olacak. Bu yasa tasarısıyla Hükümet, katı çalışma mevzuatına sahip olduğumuz eleştirilerini de ortadan kaldırmak ve esnekliğin önünü açmak istiyor.
İşverenler kiralık işçi kullanımının sınırlandırılmasına karşı
İşveren tarafının bu yasa tasarısına ilişkin önemli eleştirileri mevcut. TİSK, kanun tasarısında yer alan geçici iş ilişkisi kurulabilecek durumların arttırılmasını talep ediyor. Avrupa’daki uygulamalarda geçici iş ilişkisinin  “daimi nitelikli işçi” bulunabilmesine imkân tanıdığını, aynı koşulun Türkiye’de de olması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, geçici iş ilişkisi için getirilen süre kısıtlamasının da amaca hizmet etmeyeceği, dörder aylık ve toplamda 12 ayı bulan geçici iş ilişkisi yerine toplamda 18 ayı geçmemek üzere 6′şar aylık periyotlarla en fazla üç defa olmak üzere bu ilişkinin kurulması gerektiği de işverenlerin talebi.
İşveren tarafının bir takım itirazları olsa da tasarının bir an önce yasalaşmasını istedikleri kesin. Çalışanlar cephesinden bakıldığında, işçi sendika ve konfederasyonlarının bu konuya yaklaşımları başından beri oldukça soğuk. Temel endişeleri bu modellerin gelmesiyle, mevcut çalışanların hem ücret kaybı yaşayacağı hem de işlerinden olacakları yönünde.
Kıdem tazminatı konusu raftan iniyor
Önümüzdeki aylarda ortamı ısındıracak asıl konu ” kıdem tazminatı” ile ilgili düzenleme olacak. Yaz aylarında bu konu çok tartışıldı. Kıdem Tazminatı Fonu ile ilgili çok yazıldı, çizildi. Her ne olduysa konu daha sonra soğutuldu. Sanki rafa kaldırıldı. Ne var ki, konunun tekrar hem de kısa bir süre sonra gündeme geleceğini Çalışma Bakanı Faruk Çelik yine kendi ağzından geçen hafta ifade etti. Kıdem Tazminatı ile ilgili olarak en geç mart ayında çalışma yaşamının taraflarını toplayacağını ve bu yasama döneminde konuyu açıklığa kavuşturacağını söylüyor. Bakanın bu konuda oldukça kararlı olduğu kesin. Bu düzenlemeyle ilgili gelişmeleri de önümüzdeki haftalarda takip edeceğiz.
Prof. Dr. Cem KILIÇ / ÇALIŞMA DÜNYASI

İskonto ve ciro prim faturalarında uygulanacak KDV oranı değişikliği

Bilindiği üzere, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 25′inci maddesi hükmüne göre; teslim ve hizmet işlemlerinde fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen ticarî teamüllere uygun miktardaki iskontolar katma değer vergisi matrahına dahil değildir. Dolayısıyla, ticarî teamüllere uygun miktardaki iskontolar fatura bedelinden indirilerek kalan bedel üzerinden katma değer vergisi hesaplanır.
Anılan iskontolar fatura üzerinde gösterilmeyip, yılsonunda veya belli bir dönem sonunda yapılıyorsa bu takdirde, alıcı satıcıya bu iskonto tutarı için fatura düzenlemektedir. Bu gibi durumlarda, daha önce 26 seri Nolu KDV Tebliği’nin “L” bölümünde aşağıdaki açıklamalar yer alıyordu:
“Fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yıl sonralarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yılsonu iskontosu gibi adlarla) yapılan ödemeler ise katma değer vergisine tabi olacaktır. Zira, bu tür bir iskonto doğrudan satılan malla ilgili değildir. Burada söz konusu olan iskonto, firmanın yaptığı ek bir çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş ana firmaya karşı verilen bir hizmettir. Çünkü ana firma ile satıcı firma arasında düzenlenen sözleşmeye göre (yazılı veya sözlü), satıcı firma sözleşmenin hükümlerine uygun olarak belli bir çabayı göstermiştir ki (belli bir hizmeti vermiştir ki) ek ödemeye (iskontoya) hak kazanmıştır.
Bu nedenle, yukarıda belirtilen şekilde uygulanan ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 4′üncü maddesi çerçevesinde “hizmet” kapsamına giren bu işlemlere ait iskontolar, aynı kanunun 1/1. maddesi uyarınca vergiye tabi tutulacaktır.”
Anılan tebliğ düzenlemeleri uyarınca, bu tür ciro primleri ve iskonto uygulamaları, satışa konu olan mal ya da hizmetten bağımsız başka bir hizmetin bedeli olarak kabul edildiği için bu işlemlere ilişkin faturalarda %18 KDV oranı uygulanıyordu.
Bu durumda, örneğin; satış esnasında geçerli olan sözleşme uyarınca, satış işleminin gerçekleştiği dönemden sonra, bu satış için uygulanacak %20 oranındaki iskonto ile aynı orandaki iskontonun satış esnasında uygulanması arasında da farklı sonuçlar doğmaktaydı. Öncelikle, satıştan sonra yapılan bu iskontolar ayrı bir hizmetmiş gibi değerlenmekte ve teslim edilen maldan bağımsız olarak %18 genel kdv oranına tabi tutulmaktaydı. Dolayısıyla, malın satışı esnasında uygulanan KDV oranı %8 (ya da %1) iken, sonradan faturalanan iskontoda %18 oranı uygulanmaktaydı. Halbuki aynı iskonto mal teslimi sırasında düzenlenen fatura üzerinde gösterildiğinde, KDV matrahı bu tutar kadar azaldığı için yapılan bu iskonto tutarı üzerinden KDV hiç hesaplanmamaktaydı.
Ancak, Mali İdare, bize göre de doğru olmayan ve daha önceki yazılarımızda eleştiri konusu yapılan bu anlayışını 19 Ocak 2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 116 Seri Nolu KDV Genel Tebliği ile değiştirmiş ve eski anlayışından vazgeçerek 26 nolu Tebliğin yukarıdaki bölümünü iptal etmiştir.
Anılan 116 Seri Nolu Tebliğ’in “6.2 Fatura ve Benzeri Belgelerde Ayrıca Gösterilmeyip, Yıl Sonlarında, Belli Bir Dönem Sonunda ya da Belli Bir Ciro Aşıldığında Yapılan İskontolar” başlığı altındaki bölümünde şu açıklama yapılmıştır:
“KDV Kanunu’nun 35′inci maddesi ile KDV matrahında çeşitli sebeplerle değişiklik vuku bulduğu hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükelleflerin, bunlar için borçlandığı vergiyi; bu işlemlere muhatap olan mükelleflerin ise indirme hakkı bulunan vergiyi değişikliğin mahiyetine uygun şekilde ve değişikliğin vuku bulduğu dönem içinde düzeltebilmelerine imkân sağlanmıştır.
Fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yılsonlarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yılsonu iskontosu gibi adlarla) yapılan iskontolar esas itibariyle, asıl işleme ilişkin KDV matrahının değişmesi sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla, KDV matrahında değişiklik vuku bulduğu bu gibi durumlarda KDV Kanunu’nun 35′inci maddesine göre düzeltme yapılması gerekmektedir.
Bu itibarla, fatura ve benzeri vesikalarda gösterilmeyip belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında yapılan iskontolar nedeniyle KDV matrahında değişiklik vuku bulduğu hallerde düzeltme işlemi, alıcı tarafından satıcı adına bir fatura ve benzeri belge düzenlenmek ve bu amaçla düzenlenecek belgede, KDV matrahında değişikliğe neden olan iskonto tutarına ilk teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlem için geçerli olan KDV oranı uygulanmak suretiyle yapılacaktır.”
Bu tebliğ düzenlemesi uyarınca, 19 Ocak 2012 tarihinden itibaren düzenlenecek bu türden iskonto ya da ciro primi faturalarında, artık %18 oranı değil, daha önce satışı yapılan ürüne ait olarak satış anında uygulanmış KDV oranı ne ise o uygulanacaktır. Başka bir deyişle, bu tür ciro primlerinde daha önceki mal tesliminde ya da hizmet ifasında düzenlenmiş faturada belirtilenkdv oranı uygulanmakla, daha önce yapılmış olan işleme ilişkin kdv matrahında düzeltme yapılmış olacaktır.
Bu anlamda, zincir marketler ya da bayiler vb satış dağıtım kanalından ya da diğer kişi ve kurumlardan gelecek bu tür ciro prim ya da iskonto faturalarında uygulanacak kdv oranı konusunda karşı tarafın uyarılmasında ve düzenlenecek faturalarda %18 değil, satışa konu olmuş olan mal ya da hizmet için daha önce uygulanmış olan kdv oranının esas alınmasını sağlamakta yarar vardır.
Mali İdare’nin atmış olduğu bu adım, yasaların doğru yorumlanması anlamında, oldukça olumludur. Öte yandan, 06 Ocak 2011 tarihli DÜNYA Gazetesi’nde yayımlanan yazımızda değinildiği üzere; bu tür ciro primi ya da iskontosu ile ilgili olarak, Mali İdare’ce daha önce yazılan ve vergi dairelerine tamim olarak gönderilen, “indirimli orana tabi teslimlerden sonra ortaya çıkan ciro primi, kur farkı, vade farkı, faiz vb giderlerle ihracatçı firmaya ödenen komisyon giderlerine ilişkin olarak KDV’nin iade hesabına dahil edilip edilemeyeceği” hususundaki yazısında belirtilen “Fatura ve benzeri belgelerde gösterilmeyip yıl sonlarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında fazla bir çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak ödenen ve teslim edilen malla ilgisi bulunmayan ciro primlerinin, doğrudan indirimli orana tabi işlemle ilgisi olmadığından ve indirimli orana tabi işlemin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıktığından bu kapsamdaki iade hesabına dâhil edilmesinin söz konusu olmayacağı” şeklindeki anlayışının da, 116 Seri Nolu KDV Genel Tebliği’nde benimsenen görüşler de dikkate alınarak, tekrar gözden geçirilmesi ve bu konudaki görüşünün de açıklanması bir başka olumlu adım olacaktır.
 AKİF AKARCA – MEHMET ŞAFAK / DÜNYA

3 Ocak 2012 Salı

İşçilik alacakları

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 23.08.2011 gün ve 245803 sayılı yazısı ile ….Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.05.2011 günlü ve 513-293 sayılı hükmün vekalet ücreti yönünden kanun yararına bozulması talebiyle Dairemize gönderilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
.
YARGITAY KARARI
Davacı tarafından açılan işçilik alacaklarına ilişkin davada, davacı 22.11.2010 havale tarihli dava dilekçesiyle 100 TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile 200 TL fazla çalışma alacağı talep etmiştir. Yapılan bilirkişi incelemesinde davacının ulusal bayram, genel tatil alacağı 1223,22 TL, fazla çalışma alacağı ise 3.846,52 TL ve 7.096,60 TL olarak tespit edilmiştir. Davacı vekili 28.03.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle sadece ulusal bayram ve genel tatil alacağını 533 TL olarak artırma yoluna gitmiştir. Davacı, ıslah dilekçesinde ulusal bayram, genel tatil alacağını ana metin ile sonuç ve istem kısmında 733 TL olarak belirtmiştir. Ancak davacı vekili, ıslah dilekçesinde ıslah değeri kısmı, dilekçenin metin kısmı, sonuç ve istem kısımlarında arttırmış olduğu miktarı 533 TL olarak açıklamıştır. Davacı vekilinin talebini sadece 533 TL olarak artırdığı açıktır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacının 1223,22 TL’lik ulusal bayram ve genel tatil alacağından %40 hakkaniyet indirimi yapıldığında bulunan miktar 733,93 TL olarak hesaplanmaktadır. Mahkeme ıslah dilekçesi ile bağlı kalarak 633 TL ulusal bayram genel tatil alacağını ve 200 TL fazla çalışma alacağını kararın kesin olduğunu belirterek hüküm altına almış, ulusal bayram genel tatil alacağı bakımından fazlaya ilişkin talebi ise reddetmiştir.
Bilirkişi raporuna göre fazla çalışma alacağı da gözönüne alındığında kararın temyiz sınırının üzerinde kaldığı aşikardır.
Mahkeme, davacı vekilinin yaptığı yazım hatasını maddi hata olarak kabul etmesine, alacak miktarını 733,93 TL olarak tespit etmesine, hüküm altına alınan miktarın asıl alacaktan düşük olmasına, fazlaya ilişkin hakların da saklı tutulmasına rağmen davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Yapılan hesaplamalardan açıkça anlaşılacağı üzere dava kısmen kabul edilmiş değildir. Davacının hüküm altına alınan 633 TL ulusal bayram ve genel tatil alacağı dışında halen hüküm altına alınması gereken 100 TL daha alacağı mevcuttur. Mahkeme bu hususu gözden kaçırarak davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve davacının fazlaya ilişkin ulusal bayram ve genel tatil alacağı talebini reddetmiştir. Mahkemece vekalet ücretine davacının ıslah dilekçesinde 733 TL talep etmesine rağmen yine aynı ıslah dilekçesinde 633 TL talepte bulunduğu ve fazlaya ilişkin hakkı bulunmadığı gerekçesiyle maddi hataya dayalı olarak hükmedilmiştir.
Davalı lehine hüküm altına alınan vekalet ücretinin kaynağının hakkaniyet indiriminden kaynaklanmadığı anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429/2 maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeplerle reddine, kararın bir örneğinin Resmî Gazete’de yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine 27.09.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
Y. 9. Hukuk D.
YARGITAY İLAMI
Esas No             :  2011/43739
Karar No          :  2011/33748
Mahkemesi       :  …. Asliye Hukuk Mahkemesi
Tarihi                :  23/5/2011
Numarası          :  2010/513-2011/293
Davacı               :  ….BAŞKAVAK
Davalı                :  SAĞLIK BAKANLIĞI

2012 yılı asgari ücret ve agi tutarları

Çalışma Bakanı Faruk Çelik, 2012 yılı için geçerli asgari ücreti açıkladı.
16 yaşını dolduranlar için ilk altı ayda asgari ücret net 701, ikinci altı ay için de net 739 lira olarak belirlendi.

16 yaşını dolduranlar için aylık brüt asgari ücret ilk 6 ay için 886.50 TL, ikinci altı ay için de 940.50 TL oldu.

Asgari ücretteki artış oranı ilk 6 ay için yüzde 5.91, ikinci 6 ay için yüzde 6.09 oldu.

Toplam artış yıllık olarak ise yüzde 12.37 olarak belirlendi.
Asgari ücretteki artış 42 lira oldu.
2012 AGİ TABLOSU
Çalışanın Medeni Durum
2012 Yılı Aylık Asgari Geçim İndirimi Tutarı *
Bekâr
66,49 TL
Evli eşi çalışan
66,49 TL
Evli eşi çalışan 1 çocuk
76,46 TL
Evli eşi çalışan 2 çocuk
86,43 TL
Evli eşi çalışan 3 çocuk
93,08 TL
Evli eşi çalışan 4 çocuk
99,73 TL
Evli eşi çalışmayan
79,79 TL
Evli eşi çalışmayan 1 çocuk
89,76 TL
Evli eşi çalışmayan 2 çocuk
99,73 TL
Evli eşi çalışmayan 3 çocuk
106,38 TL
Evli eşi çalışmayan 4 çocuk
113,03 TL

1 Ocak 2012 Pazar

2012 YILINDA ÇALIŞANLARA GÜNLÜK HEDİYE NET 1LİRA 41 KURUŞ

2012 Yılının ilk günlerinde Asgari Ücret yürürlüğe girdi. 2012 Yılı için belirlenen Asgari Ücret Rakamlarının Basın açıklaması yapılırken bir çok kişinin gözünden aşağıdaki açıklama kaçmıştır.
Bu açıklama aşağıdaki gibidir;
İşveren heyeti Başkanı TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Ali Nafiz Konuk da İstanbul’dan 200 kilometre uzaklıkta olan Bulgaristan’da asgari ücretin yaklaşık 300 lira olduğunu belirterek, ”Bakan, bu artışı tarafları uzlaştırarak yapmak için bir yerde baskı uygulayarak, ısrarcı tutumunu sürdürünce ‘evet’ demek zorunda kaldık. Bir yerde rızamızla ‘evet’ dedik ama düşündüğümüz rakam bu değildi. İnşallah açıklanan asgari ücret, Türkiye’de asgari ücretle ve üstündeki bir ücretle çalışan insanların işlerini korumada yarar sağlar” dedi.
Konuk, asgari ücrete yapılan artışın hükümetin işçiye yeni yıl hediyesi olduğunu kaydetti.
Burada çalışanlara verilen asgari ücret artışı ile bir önceki yazılarımızda belirdiğimiz üzere Toplu İş Sözleşmesi için taban  ücret olacağı endişesi taşıyan işveren tarafı bu değerlendirme ile iş güvencesinin üstünde istenen  artışlarda sendikaların  diretmeleri karşısında işçilerin işlerini kaybedebileceği sinyalini de 2012 yılı için verdi.
Asgari Ücret  Hukuk Anlamında Çıkış Noktası:
İş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.(4857/39Md.)
O halde;
1.)Asgari ücret Kanunun kapsamında olan olmayan tüm çalışanları kapsayan bir ücrettir.
2.)Asgari Ücreti Tespit eden bir komisyon ile kararlaştırılıyor.
3.)Asgari ücret için sınır en geç iki yılda bir olabilir.
Asgari Ücrette Meydana Gelen Artışı İşçiye Yapılan Zam Olarak Değerlendirme Hakkımız Var Mı?
Asgari ücrettin tespit edilmesi aslında Anayasa ile düzenlenmiş bir haktır.
Ücrette Adalet Sağlanması
Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.
Asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.(Anayasa/55.Madde)
Asgari ücret ödenmesi gereken en az bir ücrettir.
Asgari ücret, pazarlık ücreti değildir. İş sözleşmelerine ve toplu iş sözleşmelerine bunun aksine hükümler konulamaz. İşverenler tarafından, işçilere sağlanan sosyal yardımlar sebebiyle asgari ücretten herhangi bir indirim yapılamaz.
Asgari ücretin belirlenmesinde; Ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durum, ücretliler geçinme indeksleri, fiilen ödenmekte olan ücretlerin genel durumu ve geçim şartları göz önünde bulundurulur.
Asgari ücret artışı zam değildir. Yasal düzenleme gereği ödenmesi zorunlu olan en az ücrettir.
O halde Asgari Ücrette meydana gelen artışın İşçilere yapılan bir zam olmadığını yasa sonucu ödenmesi gereken zorunlu bir ücret olduğunu görüyoruz.
Piyasa koşullarında yaygın olan zam görüşünün ise bir safsata olduğunu da söyleyebiliriz.
Asgari Ücret artışı tüm çalışanlar açısından zam olmamaktadır. İşverenler ise 2012 yılında yürürlüğe giren Asgari Ücret   artışına uymak zorundadır.
2012 Yılında Net Anlamında Artış Değeri:
16 yaşından Büyükler İçin Ödenecek Net Rakam AGİ Hariç:634,64 bu durumda ilk altı ay için %5,91 artış meydana gelmiştir.
Bu durumda 2011 yılının ikinci yarısında 16 yaşından büyüklere ödenen net rakam AGİ hariç tutar ise 599,21 TL’dir.
Bu durumda günlük Asgari ücret net artış oranı AGİ hariç:1Lira 18 Kuruş günlük artış meydana gelmiştir.
AGİ dahil basına açıklama yapılmıştır.
2012 yılı için Bekar işçi de günlük AGİ artışı: 23 Kuruştur.
O halde 1Lira 18 Kuruşa artı 23 kuruşluk AGİ ile birlikte 1Lira 41 Kuruşluk ,2012 yılında Net Günlük Asgari Ücret’e zam yapılmıştır.
Tablo Yaptığımızda Nasıl Bonkör Bir Yeni Yıl Hediyesi Olduğunu Göreceksiniz:
2012 Yılında Asgari Ücrette Meydana Gelen Artışlarla İlgili İşverenler Tarafından Yapılması Gereken İdari İşlemler:
1.)İşverenler Yasal Asgari Ücretten az ücret ödemesi yapamaz.
2.)İş sözleşmesi ve Toplu İş sözleşmelerine aksi hüküm koyamaz.
3.)Sosyal Yardım ödese bile Asgari ücretten indirim yapamaz.
4.)İşverenler 2012 yılında ilan edilen Asgari Ücret Miktarlarını işçilerin kolayca görecekleri bir yerde ilan etmek zorundadır.
İdari Para Cezası:
Asgari ücret ödenmeyen veya eksik ödenen her işçi ve her ay için 125 TL.(*) İdari Para Cezası uygulanacaktır.
(*)Yayınlanan Ceza Miktarı 4857 İş Kanununda Yapılacak değişiklik ile 01.02. 2012 yılı için yürürlüğe girecektir.
VEDAT İLKİ