28 Temmuz 2012 Cumartesi

Asgari İşçilik Uygulamasında Primlerde Zamanaşımı Problemi: Müfettiş Rapor Tarihi mi? Yoksa İncelenen Dönemi mi Esas Alınmalı?


I.GİRİŞ
Ülkemizde çok büyük boyutlara ulaşan kayıtdışı istihdamı ve bunun yarattığı mali kaybı azaltmak için son dönemde önemli çalışmalar yapılmaktadır. Çalışma Bakanlığının Avrupa Birliği ile ortak olarak yürüttüğü KİTUP (Kayıtlı İstihdamı Teşvik Projesi) ile bir yandan bu alanda tüm toplum kesimlerinde bilinç oluşturulmaya çalışılırken, diğer yandan da bu konuda başarılı Avrupa ülkelerindeki uygulamalar Türkiye’ye getirilmekte, Bakanlık ve SGK’dan pek çok yönetici, müfettiş ve uzman bu ülkelere çalışma ziyaretleri yaparak oralarda bu alanda yapılan çalışmaları uygulamaları yakinen görme fırsatı elde etmektedir. Ekonomik refahın artmasıyla birlikte, sigortalılık bilincinin yükseltilmesi, işverenlere yönelik teşvik politikaları yanında sıkı denetim de bu ayağın olmazsa olmaz yönünü oluşturmaktadır.
Denetim ayağına ilişkin olarak işyerlerine yapılan ve “yerel denetim”“fiili tespit” gibi isimlerle adlandırılan anlık, habersiz denetim çalışmaları ile kayıtdışı çalışanların kayıt altına alınması yanında, SGK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının istatistiklerine göre yaklaşık bundan 10 kat daha fazla etkinlik sağlayan asgari işçilik incelemeleri son dönemde çok yaygın olarak uygulanan, insan boyutundan daha ziyade prim boyutunu öne çıkartan, mali bir yaklaşım olarak da işverenlere çok fazla mali külfetler getirmekte, kayıtdışı çalışmaya yönelikte çok önemli caydırıcılık oluşturmaktadır. www.ozdogrular.com
Makalemizde SGK primleri yönünden, işverenlerin normal aylık bildirge ile beyanlarına yönelik olarak geç ödemekte veya hiç ödememekte oldukları primler yönünden zamanaşımı konusunu değil, uygulamada çok büyük sorunlara yol açmakta olan, asgari işçilik incelemesi sonucu çıkan fark prim cezalarındaki zamanaşımı konusu geniş olarak incelenmiştir.
II- ZAMANAŞIMI KAVRAMI
Genel olarak zamanaşımı, alacağın takip edilemez hale gelmesidir ki, özel hukukta olduğu gibi kamu hukukunda da önemli yeri olan bir kurumdur. Zamanaşımı devletin vergi/sigorta primi gibi alacak yetkisini sınırlandırdığı ve tahsil etmesini engellediği için kamu yararı kabul edilerek Kanunlarla düzenlenmiştir. Bu şekilde devletin alacağını takip etmesini sağlamakta ve kamu yararıyla birlikte bireylerin tek tek yararı da korunmuş olmaktadır. Ayrıca zamanaşımı ile yargı organlarının iş yükü de hafifletilmiş olmaktadır.
Zamanaşımı, alacağın doğumunu takip eden ve kanunla belirlenmiş süre içinde alacaklının alacağını istememesi ya da alacağını tahsil etmek için borçluyu dava etmemesi nedeniyle alacak hakkını isteme ve dava açma hakkının ortadan kalkması şeklinde tanımlanabilmektedir([1]). Zamanaşımı, kanunda belirlenmiş bir sürenin geçmesi ile bir hakkın kazanılması ya da kaybedilmesi şeklinde de tanımlanabilmektedir. Kanunda belirtilen sürenin sona ermesiyle borçlu açısından borç ortadan kalkmamakta, borçlu borcunu isteyerek ödediği takdirde ödeme kabul edilmektedir. Alacaklının söz konusu alacağı isteme hakkı veya dava açma hakkı ortadan kalkarak, zamanaşımına uğrayan borcun alacaklısına bilerek ya da bilmeyerek ödenmesi geçerli bir ödeme olarak kabul edilmektedir([2]).
506, 1479 ve 5434 sayılı Kanunlarda prim borçları için farklı zamanaşımı süreleri bulunmaktaydı. 5510 sayılı Kanun, sosyal güvenlikte norm ve standart birliğinin sağlanması amacıyla birleştirilen her üç sosyal güvenlik Kurum’unun prim alacaklarında uygulanan zamanaşımı sürelerini de standartlaştırmıştır. Bu kapsamda Sosyal Güvenlik Kurumu prim alacaklarının zamanaşımı süreleri konusunda özelliklede zamanaşımının başlama süreleri konusunda oldukça farklı yaklaşımlar getirmiştir. Bu yaklaşımlara geçmeden önce kısaca vergi hukuku boyutuna bakacak olur isek;
Vergi hukukunda zamanaşımı vergi alacağını ve vergi borcunu sona erdiren nedenler arasında sayılmaktadır. Vergi hukukunda vergi borcunda asıl olan verginin kanuna uygun surette ödenmesidir. Vergi dairesinin, vergiyi belirli bir zaman içinde tahakkuk etmemesi veya tahsil etmemesi halinde vergi tarh (tahakkuk zamanaşımı) veya tahsil zamanaşımına uğramaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinde zamanaşımının şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkmasıdır.
Zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder.” denilmektedir. www.ozdogrular.com
III- SİGORTA PRİMLERİNDE ZAMANAŞIMI
Mevcut uygulamada SGK tarafından zamanaşımı süresi, işverenlerce kendiliğinden düzenlenen ve yasal süresi içinde Kurum’a verilen veya yasal süresi dışında verilmekle birlikte incelemeye sevk edilmeksizin işleme konulan aylık sigorta primleri bildirgelerinden/aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden primler için ayrı, mahkeme kararlarına, denetim ve kontrolle görevli memurlarca yapılan tespitlere ya da kamu kurum ve kuruluşlarından alınan yazılara istinaden düzenlenen aylık sigorta primleri bildirgelerinden/aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden primler için ayrı hesaplanmaktadır. Yeni 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden uygulama bu tarih öncesi ve sonrası için önemli farklılıklar içermektedir.
IV- İŞVERENLERCE YAPILAN BİLDİRİMLERDE ZAMANAŞIMI
A- 30.09.2008 VEYA ÖNCESİNDE ÖDEME VADESİ SONA EREN PRİM BORÇLARI
İşverenlerce kendiliğinden düzenlenen ve yasal süresi içinde Kurum’a verilen veya yasal süresi dışında verilmekle birlikte incelemeye sevk edilmeksizin işleme alınan aylık sigorta primleri bildirgelerinden/aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden ve ödeme vadesi 07.12.1993 ve öncesinde sona eren primler yönünden dikkate alınacak zamanaşımı süresi, söz konusu dönemde 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda sigorta primlerinin zamanaşımı ile ilgili özel bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle genel hükümlere tabi bulunmaktadır. Dolayısıyla, ödeme vadesi 07.12.1993 ve öncesinde sona eren alacakların zamanaşımı süresi 22.04.1926 tarih ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’ndaki hükümlere göre hesaplanacaktır.
506 sayılı Kanun’un mülga 80. maddesinin 3917 sayılı Kanunla 08.12.1993 tarihi itibariyle değiştirilmesi ile birlikte, mülga SSK’nın süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacakları yönünden 08.12.1993 tarihinden itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulamasına geçilmiş ve ödeme vadesi 08.12.1993 ve sonrasında sona eren Kurum alacakları, 6183 sayılı Kanun’un 102. maddesinde öngörülen zamanaşımı hükümlerine tabi tutulmuştur.
Ancak, 506 sayılı Kanun’un mülga 80. maddesinde 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile 6183 sayılı Kanun’un 102. maddesi hükmünün uygulanması hariç tutulmuş ve bu nedenle SSK alacaklarının zamanaşımı süresinin hesaplanmasında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate alınmasına ilişkin uygulamaya ödeme vadesi 05.07.2004 tarihi itibariyle sona eren alacaklarla birlikte son verilmiştir.
Dolayısıyla, 5198 sayılı Kanun ile 506 sayılı Kanun’un mülga 80. maddesinde yapılan düzenleme ile birlikte ödeme vadesi 06.07.2004 ila 30.09.2008 tarihleri arasında sona eren alacakların zamanaşımı süresi yönünden, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda herhangi bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle yine genel hükümlerde yer alan, başka bir ifade ile Borçlar Kanunu’ndaki zamanaşımı süreleri uygulanır hale gelmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 128. maddesinde, “Müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar, alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder.” 130. maddesinde, “Müddetlerin hesabında müruru zamanın başladığı gün nazarı itibare alınmaz ve müruru zaman ancak müddetin son günü kullanılmaksızın geçtiği surette vaki olmuş olur.” 6183 sayılı Kanun’un 102. maddesinin birinci fıkrasında ise, “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur.” hükümleri yer almaktadır. www.ozdogrular.com
Buna göre, ödeme vadesi 30.09.2008 veya öncesinde sona eren sigorta primi ve işsizlik sigortası primlerinin zamanaşımı süresi, ödeme vadesi;
07.12.1993 ve öncesinde sona eren alacaklar için, Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren on yıl,
08.12.1993 ila 05.07.2004 tarihleri arasında sona eren alacaklar için, 6183 sayılı Kanun hükümlerine istinaden, alacağın ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl,
06.07.2004 ila 30.09.2008 tarihleri arasında sona eren alacaklar için, Borçlar Kanunu hükümlerine istinaden, ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden günden itibaren on yıl olarak dikkate alınacaktır. www.ozdogrular.com
Örnek-1: Özel nitelikteki işyeri işverenlerince 2000/Mart ayına ilişkin yasal süresi içinde düzenlenen aylık sigorta primleri bildirgelerinden dolayı tahakkuk eden primlerin ödeme süresi 30.04.2000 tarihinde sona ermektedir. Ödeme süresi 30.04.2000 tarihi itibariyle sona eren alacaklar 6183 sayılı Kanun’a göre ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan, beş yıllık zamanaşımı süresi 01.01.2001 tarihinde başlayıp, zamanaşımını kesen veya durduran hallerin bulunmaması halinde 01.01.2006 tarihinde sona ermiş olacaktır. www.ozdogrular.com
B- ÖDEME VADESİ 1/10/2008 VEYA SONRASINDA SONA EREN PRİM BORÇLARI
5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin, ikinci fıkrasında; “Kurum’un prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. … Bu alacaklar için 89. madde gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı, 88. maddede belirtilen ödeme süresinin son gününü takip eden günden itibaren uygulanır.”
Dördüncü fıkrasında; “Zamanaşımından sonra yapılan ödemeler kabul edilir. Ancak, 4. maddenin birinci fıkrasının (b) bendine tâbi sigortalıların zamanaşımı nedeniyle prim ödenmeyen süreleri, sigortalılık süresinden sayılmaz ve bu süreye ilişkin sigortalılık hak ve yükümlülükleri düşer.”hükümleri yer almaktadır.
Buna göre, işverenlerce kendiliğinden düzenlenen ve yasal süresi içinde Kurum’a verilen veya yasal süresi dışında verilmekle birlikte incelemeye sevk edilmeksizin işleme alınan aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden ve ödeme vadesi 01.10.2008 veya sonraki bir tarihte sona eren sigorta primi ve işsizlik sigortası primi alacakları, yasal ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabi tutulacaktır.
Örnek-2: Özel sektör işverenlerince 2012/Mayıs ayına ilişkin olarak düzenlenen ve yasal süresi içinde Kurum’a kendiliğinden verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgesinden dolayı tahakkuk eden sigorta primi ve işsizlik sigortası prim borçlarının ödeme vadesi 30.06.2012 tarihinde sona ermektedir.
Dolayısıyla, 2012/Mayıs ayına ilişkin olarak işverenlerce yasal süresi içinde kendiliğinden düzenlenerek Kurum’a verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden prim alacağı, ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbi olduğundan söz konusu alacağın tahsilinde dikkate alınacak zamanaşımı süresi, 01.01.2013 tarihinde başlayıp, (zamanaşımını kesen ve durduran haller hariç) 01.01.2023 tarihinde sona erecektir. 
V- ASGARİ İŞÇİLİK HESABI SONRASI RESEN TANZİM EDİLEN PRİMLERDE ZAMANAŞIMI
5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası ile asgari işçilikteki zamanaşımının ne zaman başlayacağı ile ilgili sorun giderilmiş bulunmaktadır. Ancak sorun 01.10.2008 tarihinden önceki devrelerdeki uygulamanın nasıl olacağında düğümlenmektedir. 5510 sayılı Yasa’nın getirdiği düzenleme eski devrelere de şamil olur mu? Esasen asgari işçiliği başlatan 3917 sayılı Yasa’da bu konu unutulmuş, boş bırakılmış, bu tür bir sıkıntıya yol açacağı öngörülmemiş idi. 5510 sayılı Yasa ile bu durum fark edilerek düzenlemeye gidilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin ikinci fıkrasında;
“… Kurum’un prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurum’un denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kurum’a intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile Kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kurum’a intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır. ….” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, sigorta primi ve işsizlik sigortası primi alacağı,
— Mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise zamanaşımı süresi, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden,
- Kurum’un denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise zamanaşımı süresi, rapor tarihinden,
- Kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise zamanaşımı süresi, bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kurum’a intikal ettiği tarihten,
- Bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise zamanaşımı süresi, bilgi ve belgenin Kurum’a intikal ettiği tarihten www.ozdogrular.com
itibaren başlatılacaktır.
Dolayısıyla, belirtilen şekilde tahakkuk eden sigorta primi ve işsizlik sigortası primlerinin zamanaşımı süresi, alacağın ödeme vadesinin sona erdiği tarihe göre değil, yukarıda belirtilen tarihler dikkate alınarak belirlenecektir.
VI- 01.10.2008 ÖNCESİ İNCELEMELERDE ZAMANAŞIMI SORUNU
SGK Müfettişleri tarafından yapılan asgari işçilik hesaplamaları sonucunda tanzim edilen raporlarda geçmiş inceleme dönemine ilişkin olarak ortaya çıkan fark primlerin nasıl tahsil edileceği, zamanaşımı sürelerinin hangi tarihten itibaren başlatılacağı bugünlerde çok önemli bir ihtilaf konusunu oluşturmaktadır.
A- MÜFETTİŞ RAPOR TARİHİNİ ESAS ALAN YAKLAŞIM
Mahkeme kararına, denetim ve kontrolle görevli memurlarca yapılan tespitlere veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelere istinaden düzenlenen aylık sigorta primleri bildirgelerinden/aylık prim ve hizmet belgelerinden dolayı tahakkuk eden primlerin tahsilinde dikkate alınacak zamanaşımı süresi, alacağın ödeme vadesinin 01.10.2008 tarihinden önce veya sonra sona erdiği üzerinde durulmaksızın mahkeme kararının kesinleştiği tarihte/rapor tarihinde/kamu idarelerinin denetim elemanlarınca düzenlenen rapor sonuçlarının Kurum’a intikal ettiği tarihte veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerin Kurum’a intikal ettiği tarihte geçerli olan kanun hükümleri dikkate alınarak, ilgili kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri esas alınarak belirlenecektir. www.ozdogrular.com
Örnek-3: Kurum’un denetim ve kontrolle görevli memurlarınca düzenlenen 01.05.2012 tarihli rapor ile (X) sigortalısının 2005/Temmuz ayındaki hizmetlerinin ve kazançlarının Kurum’a bildirilmediğinin tespit edildiği varsayıldığında, sigorta primi ve işsizlik sigortası prim alacağı denetim raporuna istinaden tahakkuk ettiğinden, söz konusu sigorta primi ve işsizlik sigortası prim alacağı yönünden denetim raporunun düzenlendiği 01.05.2012 tarihinde 5510 sayılı Kanun hükümlerine ilişkin zamanaşımı süresi geçerli olduğundan, söz konusu alacaklara ilişkin zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanacak olup, bu on yıllık zamanaşımı süresi 01.05.2012 tarihinde başlayıp, zamanaşımını kesen veya durduran hallerin bulunmaması halinde 01.05.2022 tarihinde sona erecektir.
B- İNCELENEN DÖNEMDE GEÇERLİ KANUNU ESAS ALAN YAKLAŞIM
Benim de katıldığım 2. görüş ise, yukarıda izah edilenin aksine müfettiş rapor tarihinin değil, alacağın vadesinin ait olduğu yıl ve ay dikkate alınarak, o dönemde hangi Kanun maddesi geçerli ise o madde hükmüne göre alacakların takip edilmesidir. Buna göre, asgari işçilik ile tahakkuk ettirilen sigorta primi alacağında, primlerinin zamanaşımı süresi, müfettiş rapor tarihine göre değil, yukarıda belirtilen tarihler dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğidir.
Müfettiş (X) tarafından düzenlenen, 01.01.012 tarihli raporda, işyerinden 2004 yılında SGK’ya yapılan bildirimlerin yeterli olup olmadığı konusunda yapılan asgari işçilik incelemesi sonucunda, tüm aylarda eksik işçilik tespit edilerek tespit edilen primlerin gecikme faizi ile işverenden tahakkuk ve tahsili istenilmiştir. www.ozdogrular.com
2004 yılı 1. ve 5. aylara ait sigorta primlerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusu, “08.12.1993 ila 05.07.2004 tarihleri arasında sona eren alacaklar için, 6183 sayılı Kanun hükümlerine istinaden, alacağın ödeme süresinin sona erdiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl”, hükmüne tabi olacaktır.
“6183/Madde-102: Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur.
Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.”
506/80. madde de; “gecikme cezası, ayrıca her ay için bulunan bu tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere borç ödeninceye kadar, her ay için ayrı ayrı …”
Asgari işçilikte fark işçiliğin mal edildiği ayı takip eden ay, asgari işçilikten kaynaklı primin ödeme vadesidir. 6183 sayılı Yasada da ödeme süresi (vadesi) konusuna atıf yapılmaktadır. Kurum da bu ayı baz alarak fark işçilikten kaynaklı prime gecikme zammı ve gecikme faizi hesaplamaktadır. Madde de geçen “vade” ifadesinden kastın “ilgili faaliyetin olduğu ayı takip eden ay” olduğu sarihtir. Borçlar Kanunu’nun 128. maddesinde ise alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise ifadesi kullanılmakta olup, bu devre alacakları için önce işverene ihbar ile sürenin başlatılmasının ön şart olacağı kabul edilmektedir. Ancak inceleme konusu olay Borçlar Kanunu’nun değil 6183 sayılı Yasa’nın geçerli olduğu bir devreyi kapsamaktadır. 6183 sayılı Yasa’da da bu tür bir ihbar önelinden bahsedilmemektedir. Dolayısı ile 6183 sayılı yasanın geçerli olduğu dönemlere ilişkin yapılan müfettiş incelemesi sonucunda tahakkuk ettirilen primlerin, önceden işverene tebliğ edilerek zamanaşımı süresinin başlatılması mümkün değildir, ayrıca müfettiş rapor tarihi de bu sürenin başlangıcı olarak kabul edilemez.
Kurum uygulamaları bakımından da olaya bakılacak olur ise, fark işçilikten kaynaklı bir prim tahakkuku mevzubahis olduğunda, Kurum mal edildiği aylar esas alınarak primlere gecikme zammı ve gecikme faizi uygulayarak tahsilat yapmaktadır. Birinci yaklaşımın kabul edilmesi halinde ise, bu şekilde tahsilatta bulunulan tüm işverenlere, bu paraların iade edilmesi zarureti ortaya çıkabilecektir.
VII- SONUÇ
1993 yılında çıkarılan 3917 sayılı Yasa ile uygulanmaya başlanılan asgari işçilik incelemelerinde, SGK alacaklarının hangi Kanuna dayanılarak tahsis edileceğine ilişkin pek çok değişiklik yapılmıştır. Kimi zaman Borçlar Kanunu, kimi zaman 6183 sayılı AATUK’ na (Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun) atıkta bulunulmuştur. 5510 sayılı Kanun’un uygulamaya geçtiği 01.10.2008 tarihinden sonra, asgari işçilik incelemelerine ilişkin zamanaşımı ile ilgili tüm tereddütler giderilmiş olmasına karşın, bu Kanunun getirdiği düzenlemelerin geçmişe aynen şamil edilmeye çalışılması hukuk mantığı ile uyuşmamaktadır. Çünkü fiilin işlendiği zamanda geçerli olan Kanun maddesinin uygulanması esas iken, bunu sulandırarak sonradan getirilen Kanun maddesini geçmişe yönelik olarak uygulamak istenmesinin hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır. Bu görüşün benimsenmesi halinde, örneğin A şirketinin 1995 yılı faaliyetleri 2012 yılında incelemeye alınıp tespit edilecek bildirim eksiği sigorta primleri, zamanaşımının müfettiş rapor tarihinden itibaren başlatılacak olması nedeniyle, o tarihten beri gecikme zammı ile birlikte tahsil edilebilir duruma gelecektir. Bu şekilde yapılacak bir uygulamanın Yargı aşamasında iptal edilebileceği öngörülmelidir.

Hakkı DEMİRCİ*
E-Yaklaşım

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Asgari İşçilik Oranları

Asgari işçilik oranları listesi

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/07/20120708-18-1.pdf

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Borçlar Kanunu’nda işçinin borçları


İş dünyası bir yılı aşkın süredir neredeyse yeni Türk Ticaret Kanunu ile yattı kalktı. Bu nedenle yeni Türk Borçlar Kanunu arka planda kaldı.
Bildiğiniz gibi 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi.
4 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve onsekiz bölüm, 649 maddeden oluşan 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu; 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi.
Bugün burada Altıncı Bölüm Hizmet Sözleşmelerinde yer alan ve bir işverene bağlı olarak çalışan işçilerin borçları konusunu ele alacağız.
Kanunda işçinin borçları olarak altı farklı sorumluluktan söz edilmektedir.
1-Bizzat çalışma borcu
Sözleşmeden veya durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, işçi yüklendiği işi bizzat yapmakla yükümlüdür. (Md.395)
2-Özen ve sadakat borcu
İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır.
İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine teslim edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür. (Md.396)
3-Teslim ve hesap verme borcu
İşçi, üstlendiği işin görülmesi sırasında üçüncü kişiden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhâl ona teslim etmek ve bunlar hakkında hesap vermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmetin ifasından dolayı elde ettiği şeyleri de derhâl işverene teslim etmekle yükümlüdür. (Md.397)
4-Fazla çalışma borcu
Fazla çalışma, ilgili kanunlarda belirlenen normal çalışma süresinin üzerinde ve işçinin rızasıyla yapılan çalışmadır. Ancak, normal süreden daha fazla çalışmayı gerektiren bir işin yerine getirilmesi zorunluluğu doğar, işçi bunu yapabilecek durumda bulunur ve aynı zamanda kaçınması da dürüstlük kurallarına aykırı olursa işçi, karşılığı verilmek koşuluyla, fazla çalışmayı yerine getirmekle yükümlüdür.
Özel kanunlardaki hükümler saklıdır. (Md.398)
5-Düzenlemelere ve talimata uyma borcu
MADDE 399- İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak zorundadırlar. (Md.399)
6-İşçinin sorumluluğu
İşçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur.
Bu sorumluluğun belirlenmesinde; işin tehlikeli olup olmaması, uzmanlığı ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi ile işçinin işveren tarafından bilinen veya bilinmesi gereken yetenek ve nitelikleri göz önünde tutulur. (Md.400)
(Gelecek yazı işverenin borçları)
Engin MALAY

Ayni Sermaye Olarak Konulan Gayrimenkullerde KDV Hesaplanacak Mıdır?


Soru: Gayrimenkullerin ayni sermaye olarak konulmasında vergilendirme   
Cevap:        KDV Kanununun;
            1 inci maddesinin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde;ticari, sınai, ziraifaaliyetve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu, aynı maddenin ikinci fıkrasında da, ticari, sınaî, ziraî faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre; Gelir Vergisi Kanununda açıklık bulunmadığı hallerde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği,
            2/1 inci maddesinde teslimin; bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adınahareketedenlerce alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesi olduğu,
            hükme bağlanmıştır.
            Buna göre, iktisadi bir işletmenin aktifine kayıtlı veya envanterine dahil bulunan bir taşınmazın ayni sermaye olarak bir başka iktisadi işletmeye konulmak suretiyle teslimi genel hükümler çerçevesinde KDV ye tabi bulunmaktadır.
            Ayrıca iktisadi bir işletmenin aktifine kayıtlı veya envanterine dahil bulunmasa dahi devamlı surette taşınmaz alım satımı faaliyetinde bulunulması (bir başka deyişle ticari nitelik arz edecek şekilde taşınmaz tesliminde bulunulması) halinde, söz konusu işlem Kanunun 1/1 inci maddesi hükmüne göre KDV ye tabi tutulacaktır.
            Ancak, iktisadi bir işletmeye dahil olmayan şahsi malların mevcut veya yeni kurulacak bir şirkete ayni sermaye olarak konulması, devamlı surette taşınmaz alım satımı ile uğraşılmaması kaydıyla KDV nin konusuna girmemektedir.
             Dolayısıyla, örneğin KDV mükellefi olmayan bir şirketin ortağının şahsına kayıtlı gayrimenkulünü ortağı olduğu şirkete ayni sermaye olarak devri, KDV nin konusuna girmediğinden söz konusu devir işleminde KDV hesaplanmasına gerek bulunmamaktadır. 
Koray ATEŞ
SMMM-E. Öğretim Görevlisi
Akdeniz Denetim YMM Ltd.Şti.
Fax:0224 224 53 54
korayates@muhasebetr.com